Son 50 Yılda Artan Kaygı ve Sosyal Medyanın Gençler Üzerindeki Etkileri

Sosyal Medyanın Gençler Üzerindeki Etkileri

Son 50 yılda, kaygı (anksiyete) vakalarının hem insidansı (yeni vaka sayısı) hem de prevalansı (mevcut vaka sayısı) önemli ölçüde artış göstermiştir. Bu artış, yaş grubu fark etmeksizin tüm toplumda kendini göstermiş olsa da özellikle gençler arasında kaygı düzeylerinin yükseldiği dikkat çekmektedir. Gelişimsel özelliklerinden dolayı gençlerin kaygıya daha yatkın olduğu bilinmektedir. Aynı zamanda, gençlerde özgüven ve özsaygı gibi psikolojik faktörlerin düşüklüğü, bu kaygının daha belirgin hale gelmesine neden olabilir. Son yıllarda ise sosyal medyanın yaygın kullanımı, gençlerin kaygı düzeylerini artıran önemli bir faktör olarak öne çıkmaktadır. Sosyal medyada yeterince aktif olmama korkusu, yani eksiklik hissi (FOMO – Fear of Missing Out), gençlerin kaygı seviyelerini artırmakta ve özsaygılarını olumsuz etkilemektedir.

Son 50 Yılda Kaygının Artış Nedenleri

Anksiyete bozuklukları, modern çağın giderek daha yaygın bir ruh sağlığı problemi haline gelmiştir. Teknolojik gelişmeler, şehirleşme, ekonomik belirsizlikler ve toplumsal değişiklikler gibi birçok faktör, bireylerin hayatındaki stres faktörlerini artırmıştır. Özellikle iş hayatının yoğun temposu, aile içi rollerin değişimi, toplumsal beklentilerin yükselmesi gibi nedenler, kaygının daha yaygın bir sorun haline gelmesine yol açmıştır. Ancak, bu artışın gençler üzerindeki etkileri, diğer yaş gruplarına kıyasla daha dramatik olabilir.

Gençlerin, yetişkinliğe adım attıkları dönemde sosyal ve psikolojik gelişimleri devam ettiği için dış etkenlere karşı daha hassas oldukları bilinir. Ergenlik dönemi, kimlik gelişiminin ve özgüvenin şekillendiği kritik bir dönemdir. Bu süreçte yaşanan duygusal iniş çıkışlar, akademik ve sosyal baskılar gibi faktörler gençlerde kaygı düzeylerinin artmasına neden olabilir.

Gençlerde Düşük Özgüven ve Özsaygının Rolü

Gençlerde artan kaygının önemli nedenlerinden biri, özgüven ve özsaygı düzeylerinin düşük olmasıdır. Özgüven, bireyin kendi yeteneklerine ve değerine olan inancı anlamına gelirken, özsaygı, bireyin kendisine duyduğu genel saygıyı ve memnuniyeti ifade eder. Ergenlik dönemindeki gençler, kendilerini toplumdaki yerlerini bulma ve kabul görme konusunda baskı altında hissedebilirler. Bu baskı, sosyal çevrelerinden ve akademik başarılardan kaynaklanabilir. Özellikle arkadaş ilişkileri, sosyal gruplar ve okul performansı gibi etkenler, gençlerin kendilerini değerlendirme biçimlerini derinden etkiler.

Bu dönemde yaşanan özgüven eksikliği, gençlerin kendilerini yeterli görmemelerine ve sürekli bir kaygı hali içinde olmalarına yol açabilir. Gençler, başkaları tarafından nasıl algılandıklarına dair yoğun bir endişe taşıyabilirler. Bu da, sosyal ilişkilerde ve okulda başarılı olma baskısına karşı duyarlılığı artırarak kaygının daha da artmasına neden olur. Özsaygı düşük olduğunda, gençler kendilerini değerli hissetmek için sürekli dış onaya ihtiyaç duyarlar. Bu onay arayışı, kaygının temel kaynaklarından biri haline gelebilir.

Sosyal Medyanın Kaygı Üzerindeki Etkisi: FOMO (Eksiklik Korkusu)

Sosyal medya, gençlerin hayatının önemli bir parçası haline gelmiş ve günlük yaşamlarının vazgeçilmez bir unsuru olmuştur. Ancak, sosyal medyanın gençler üzerinde yarattığı baskılar ve kaygı düzeylerine etkisi üzerine yapılan araştırmalar, bu platformların bazı olumsuz etkilerini ortaya koymaktadır. Özellikle sosyal medyada yeterince aktif olmama korkusu, yani FOMO (Fear of Missing Out) olarak bilinen eksiklik korkusu, gençler arasında kaygının yaygınlaşmasına neden olmaktadır.

Sosyal medya, gençlerin sürekli olarak başkalarının hayatlarına dair güncellemelerle karşılaşmalarına yol açar. Bu güncellemeler, tatiller, başarılar, etkinlikler ve sosyal ilişkiler gibi unsurlarla dolu olabilir. Gençler, bu paylaşımlar üzerinden başkalarıyla kıyaslama yapma eğiliminde olabilir ve kendi hayatlarını bu mükemmel görünen yaşamlarla karşılaştırabilirler. Kendi yaşamlarının yeterince ilgi çekici olmadığına dair bir inanç geliştiren gençler, sosyal medyada daha fazla içerik paylaşma ve sürekli bir varlık gösterme baskısı hissederler. Bu baskı, eksiklik korkusunu artırarak kaygının büyümesine yol açar.

Sosyal medya ayrıca, gençlerin özgüven ve özsaygı düzeylerini de olumsuz etkileyebilir. Özellikle "beğeni" ve "yorum" gibi sosyal medya etkileşimlerine dayanan onay arayışı, gençlerin kendilerini başkalarının değerlendirmelerine bağımlı hissetmelerine neden olabilir. Bir paylaşımın yeterince ilgi görmemesi, gençlerin kendilerini değersiz hissetmelerine yol açabilir. Bu durum, kaygının daha da derinleşmesine neden olurken, gençlerin sosyal medya kullanımıyla daha fazla stres yaşamalarına zemin hazırlar.

Sosyal Medya Kaygısıyla Başa Çıkma Yolları

Gençlerin sosyal medya kaynaklı kaygılarıyla başa çıkabilmeleri için bazı stratejiler geliştirmek önemlidir. İşte gençlerin sosyal medya kaygısını azaltmak ve daha sağlıklı bir dijital yaşam sürdürebilmek için uygulayabilecekleri bazı yöntemler:

  1. Sosyal Medya Kullanımını Sınırlama: Gençlerin sosyal medya kullanımını sınırlamaları ve dijital detoks yapmaları, kaygı düzeylerini azaltmaya yardımcı olabilir. Sosyal medya platformlarına harcanan zamanı kontrol altına almak, gençlerin kendilerini daha az baskı altında hissetmelerini sağlar.

  2. Gerçek Hayatla Bağlantı Kurma: Gerçek hayat sosyal ilişkilerine daha fazla odaklanmak, sosyal medya kaynaklı eksiklik korkusunu azaltabilir. Yüz yüze ilişkiler ve sosyal etkileşimler, gençlerin özgüvenini ve özsaygısını artırabilir.

  3. Kıyaslamadan Kaçınma: Gençler, sosyal medyada gördükleri paylaşımların yalnızca insanların en iyi anlarını yansıttığını anlamalı ve kendi yaşamlarını başkalarının sosyal medya profilleriyle kıyaslamaktan kaçınmalıdır.

  4. Olumlu İçerikler Tüketme: Sosyal medyada pozitif ve motive edici içeriklere odaklanmak, gençlerin kaygı seviyelerini azaltabilir. İlham verici içeriklere maruz kalmak, sosyal medya deneyimini daha sağlıklı hale getirebilir.

Sonuç

Son 50 yılda artan kaygı vakaları, gençler arasında daha belirgin hale gelmiştir. Gençlerin gelişimsel özellikleri, düşük özgüven ve özsaygı düzeyleri ile sosyal medyanın yaygın kullanımı, bu kaygının artmasına katkıda bulunmaktadır. Özellikle sosyal medyada eksiklik korkusu (FOMO) ve başkalarıyla kıyaslama yapma eğilimi, gençlerde kaygının en önemli nedenlerinden biridir. Gençlerin sosyal medya kaynaklı kaygıyla başa çıkabilmeleri için sosyal medya kullanımını sınırlamaları, gerçek hayata daha fazla odaklanmaları ve kıyaslamadan kaçınmaları önemlidir. Sosyal medyanın olumsuz etkilerini en aza indirerek, gençlerin daha sağlıklı bir psikolojik gelişim süreci geçirmeleri sağlanabilir.

Yorum Gönder

0 Yorumlar