Vampire Hunter D: Bloodlust – Geceye Gömülen Bir Aşk Hikayesi
"Vampire Hunter D: Bloodlust" aslında Twilight’ın olabileceği ama olamadığı şeydir. Evet, en iyi anime olmayabilir, ancak kesinlikle kötü de değil. Geleceğin vahşi batı tarzındaki çorak toprakları, Cowboy Bebop’ı andırırken, dekorasyonun Viktoryen Gotik bir havası var. İnsanlar, vampirleri neredeyse tamamen yok etmiş ya da onları roketlerle gezegen dışına kaçmaya zorlamış. Yine de, birkaç yarı insan, yarı vampir avcı, hala safkan vampir kardeşlerini avlamaya devam ediyor. Ana karakter olan D de bunlardan biri.
Film, Final Fantasy oyunundan fırlamış gibi görünen D’nin, bir vampiri öldürmek ve soylu bir adamın kızını – canlı ya da ölü – geri getirmek için bir ödül kabul etmesiyle başlıyor.
Ancak, bir başka tamamen insanlardan (pek sayılmaz) oluşan vampir avcı ekibi de bu vampir ve kayıp kadının peşinde. D, vampirin kanını emdiği zombilerle (ki bana Hellsing’in zombilerini fazlasıyla hatırlattı) karşılaştıktan sonra, insan kızın gerçekten vampirle aşık olduğunu keşfeder. Tanıdık geldi mi? Evet, bir yerde duyduk bu hikayeyi. Twilight’taki pırıltılı vampir Edward gibi, bu vampir de kıza olan gerçek sevgisinden dolayı onun kanını içmemek için kendini zor tutuyor. Ancak bu bir anime, bu yüzden işler göründüğü gibi değil.
Vampire Hunter D’nin detay seviyesi inanılmaz. Çevreler, adeta bir müzede asılı duran tablolar gibi görünüyor ve D, boydan boya bir kılıç taşıyan Final Fantasy’den çıkmış bir karakter gibi duruyor. Ne yazık ki, bu anime 2000 yılında yapılmasına rağmen 1980’ler ve 90’ların animasyon stilinin kurbanı. Dövüş sahnelerinde, aksiyonu daha heyecanlı hissettirmek için adeta epilepsi nöbetleri geçiriyorsunuz. Statik, detaylı karakterlerin arkasında yanıp sönen arka planlar, Naruto, Bleach ve Ghost in the Shell gibi animelerin norm olduğu bir dönemde, hareketlilik yaratmak için yeterli değil.
D’nin elinde bir tür şeytani parazit yaşıyor. Yaratık kullanışlı olabilir, ama anime onsuz daha iyi olurdu. Sinir bozucu ve gereksiz bir unsur.
Vampire Hunter D, Twilight’taki aynı aşk hikayesine sahip, ancak bu vampirler şiddetli ve zalim. Ayrıca öldürülmeleri de oldukça zor. Hatta kafaları ikiye ayrıldığında bile ölmüyorlar. Bu da aşk hikayesini, Twilight’ın güçsüz ve güvenli vampirlerinden çok daha ilginç kılıyor. Anime şiddetli ve kanlı, ancak Hellsing’deki vampir çılgınlığının yanına bile yaklaşamıyor.
Vampire Hunter D, izlenmeye değer bir yapım. Aksiyon animasyonu, güzel çizilmiş bir animeye gölge düşürüyor. Şiddetin hissedilmesi için nöbet geçirmeyi sevmiyorum. Müzik ise unutulabilir ve pek fark edilmiyor. En azından seslendirme iyiydi, ama D repliklerini mırıldanarak söylüyormuş gibi geldi. Eğer vampirleri, güzel çizilmiş manzaraları ve aşk hikayelerini seviyorsanız, bu animeyi beğenirsiniz. Ancak Hellsing’i vampirlerin standart ölçütü olarak görüyorsanız, bu animeyi es geçmek isteyebilirsiniz. Vampire Hunter D, Hellsing’in yoğunluğuna ve çılgınlığına ulaşamıyor, ama zaten bu anime bunu amaçlamıyordu.
0 Yorumlar