Simyacı: İnceleme

Paulo Coelho'nun "Simyacı" Kitabının Eleştirisi

Öncelikle belirtmeliyim ki, kişisel gelişim kitaplarına karşı büyük bir antipatim var ve feminist bir bakış açısına sahibim (bu, erkekleri sevmiyorum anlamına gelmiyor; bazı erkekler gerçekten harika olabilir, ancak kadınların dünyadaki yerleri konusunda oldukça bilinçliyim). Şimdi, Paulo Coelho'nun "Simyacı" adlı kitabını feminist bir perspektifle incelemek istiyorum.

Kısa Özeti (hafif spoiler içerebilir): "Simyacı", Santiago adlı bir çocuğun İspanya'dan Mısır'daki Piramitler'e hazine arayışıyla yaptığı yolculuğu anlatıyor. Yol boyunca, 'Dünyanın Dili'ni, 'Dünyanın Ruhunu' öğreniyor ve 'Tanrı'nın Ruhunun' 'kendi ruhu' olduğunu keşfediyor.

Eğer bu 'kişisel efsane', 'dünyanın dili' gibi kavramlar sizi büyülüyorsa, bu kitabı sevebilirsiniz. Ancak, bu ifadeleri gereksiz ve saçma bulanlar için bu kitap tam anlamıyla hayal kırıklığı olabilir. "Bir şeyi gerçekten istediğinizde, evren tüm gücüyle size yardım eder" ve "Tüm şeyler birdir" gibi ifadeler sizi etkiliyorsa, kitabı çok beğenebilirsiniz. Ancak, bu tür ifadeler gözlerinizi devirmenize neden oluyorsa, bu kitap sizin için uygun olmayabilir.

Bu mesajlarda yanlış bir şey bulduğum söylenemez. Önemlidirler, fakat sorumlulukla dengelenmelidirler. Kişisel efsaneye (veya hayallerin peşinden koşmaya) odaklanmanın bilgeliğe ve güce giden tek yol olmadığını deneyimlerimle biliyorum. Her gün ailesine yemek koymak için mücadele eden birinin, 'kişisel efsanesini' takip etmiyor olması, bir gezginin her şeyi ve herkesi geride bırakıp manevi bir arayışa çıkmasından daha az kahramanca mıdır? Coelho'nun bu tür insanları yaşamın kaybedenleri olarak nitelendirdiğini görüyorum, bu da beni rahatsız ediyor çünkü bu insanlar genellikle büyük bir bilgeliğe sahip olabilirler.

Kitapta sorumluluk meselesi de cinsiyetçilik açısından sorunlu. Ana erkek karakterler 'kişisel efsanelerini' arıyor, buluyor veya bulamıyorlar. Ancak Coelho, kadınlar hakkında 'kişisel efsane' kavramından hiç bahsetmiyor; Fatima adlı karakter, Santiago'nun nişanlısı, sadece Santiago'nun kişisel efsanesinin bir parçası olarak tanımlanıyor. Bu kabul edilebilir, ancak Fatima'nın kendi kişisel efsanesi ne olacak? Seyahate çıkıp hayallerinin peşinden koşmak yerine, sadece evde kalıp günlük işlerle uğraşarak, Santiago'nun dönüşünü beklemekle yetiniyor. Bu, onun 'çöl kadını' olarak kaderidir. Kadınların kişisel efsaneleri olmaması daha da rahatsız edici, çünkü Coelho'ya göre, kurşun ve bakır gibi mineraller bile 'kişisel efsaneleri' sayesinde 'altın' haline gelerek evrim geçiriyorlar.

"Simyacı"da ideal dünya öyle görünüyor ki, erkeklerin kişisel efsanelerini aramaları, aile ve sorumlulukları bir kenara bırakmaları, kadınların ise onları bekleyip, onların dönüşünü özlemle beklemeleri gerektiği anlayışına dayanıyor. Herkes sadece manevi arayışlar peşinde koşarsa ve kişisel efsanelerini takip ederse, kimse çocukları, hayvanları, yaşlıları, hasta olanları gözetecek, gündelik, sıradan işleri yapacak kişileri üstlenmeyecek. Dünya bu şekilde çalışmaz.

Peki, her iki cinsiyetin de kişisel efsanelerinin peşinden koşmalarına izin verildiğinde, bir yandan da karşılıklı olarak birbirlerine yardımcı olabilirlerse ve sorumluluklarının hayallerini ertelemek, taviz vermek veya hatta 'feragat etmek' zorunda kalabileceklerini kabul ederlerse ne olur? Bu, karamsar görünebilir, ancak bunun illa ki kötü bir şey olduğunu söylemek zor. Coelho'nun kişisel efsanelerin çocuklukta (ya da doğumda, hatta öncesinde) sabitlenmiş olduğuna ve bunların sonuna kadar takip edilmesi gerektiğine inandığını görüyorum. Ancak deneyimlerime göre, birçok kişi hayallerini ayarlayabilir, taviz verebilir veya hatta 'bırakabilir', bunun sonucunda hayat onlara daha iyi bir şey verebilir veya yeni, daha iyi bir hayal bulabilirler. Bu kişiler, Coelho'nun "Simyacı"sındaki dünyayı daha gerçekçi, mütevazi, adil ve klişelerden uzak bir şekilde görme eğilimindedirler.

Sonuç olarak, "Simyacı"nın sunduğu dünya görüşü, sadece erkeklerin kişisel efsanelerini arayıp kadınların onları beklemesi gerektiğini öne sürüyor gibi görünüyor. Bu anlayışın, hem erkeklerin hem de kadınların kişisel efsanelerinin peşinden koşabileceği, ancak sorumluluklarının da bu süreçte dengede tutulması gerektiği bir dünya anlayışına kıyasla oldukça sınırlı olduğunu düşünüyorum.

Yorum Gönder

0 Yorumlar