Küçük Prens ve Büyümenin Kaçınılmazlığı: Yetişkinliğe Giden Yolda Bir Yolculuk
İlk Karşılaşma: Çocukluk Masumiyeti
Annemin Küçük Prens’in ölümünü anlamamı beklediği anı hatırlıyorum. Yumuşak bir sesle, “Küçük Prens’in öldüğünü anladın mı?” diye sordu. Sekiz yaşındaki kararlı inadımla, "Hayır, ölmedi. Evine ve o aptal güle geri döndü. İşte burada yazıyor," dedim. Bu cevabım, çocukluğun masumiyetiyle donanmıştı; çünkü o yaşta her şey olduğu gibi kabul edilir, sorgulanmaz. Kitapta yazılan neyse, gerçektir. Fakat o gece, sessizce kitabı yeniden okuduğumda, acı gerçek kafama dank etti. Küçük Prens’in aslında ölmüş olduğunu fark ettim. Bu farkındalık, çocukluk masumiyetinin yavaş yavaş kaybolmaya başladığı anlardan biriydi.
Büyümenin İlk Adımları: Gerçeğin Acısı
Bu farkındalığın peşinden, kitaba sığınmak yerine yazarın biyografisini okumaya yöneldim. Antoine de Saint-Exupéry’nin, kitabı yazdıktan kısa bir süre sonra, ülkesini özgürleştirmek için bir savaşta öldüğünü öğrendim. Yetişkinlerin zalim ve tehlikeli oyunlarına kurban gitmişti. Bu, çocukluğun korunaklı dünyasından çıkışın bir başka adımıydı. O an, Küçük Prens’in hikayesinin sadece bir masal olmadığını, aynı zamanda hayatın zorluklarını, kayıplarını ve acılarını anlatan derin bir metafor olduğunu fark ettim. Ve bu farkındalık, gözlerimden süzülen birkaç damla yaşa sebep oldu.
Yetişkinlik: Masumiyetin Ardından
Yıllar geçti, ben de büyüdüm. 'Önemli işlerle' uğraşmayı öğrendim. Narin ama kibirli güllerin kalplerimiz üzerinde nasıl bir güç taşıdığını, yalnızlık korkusunun ne kadar ezici olabileceğini, hayatın kırılgan güzelliğini ve bu güzelliğin bir an içinde elimizden alınabileceğini anlamaya başladım. Küçük Prens’i tekrar okuduğumda, bu kez kitabın altındaki derinliği, Antoine de Saint-Exupéry’nin savaşın ortasında, sevdiği ülkeden uzakta yazdığı bu kitabın aslında yetişkinler için bir masal olduğunu fark ettim.
Geriye Dönüp Bakmak: Yıldızların Altında
Bugün, Küçük Prens’i tekrar elime aldığımda, onun altın saçlı masum çocuğunu koruma içgüdüsü duyuyorum. Ama bu mümkün değil. Çünkü eğer onu alıp götürürsem, yıldızlarda çalan 500 milyar çan hiç olmayacak ve gülün hala canlı olup olmadığını asla merak edemeyeceğiz. Yetişkinlik, tıpkı Küçük Prens’in anladığı gibi, sorumlulukları kabul etmek demek. Evcil hale getirdiklerimizden sorumlu olduğumuzu bilmek demek. Küçük Prens, aslında biz yetişkinler için yazılmış bir hikaye; çocuk olmanın ne demek olduğunu hatırlatan, masumiyetin ve saflığın kayboluşunu anlatan bir hikaye. Yetişkinlerin dünyasında, çocuk kalmayı başarmak belki imkansız, ama yıldızlı bir gecede başımızı gökyüzüne kaldırıp, bir çocuk kahkahası duymayı hayal etmek, bizi o eski günlere geri götürebilir.
Evcilleştirilmiş Kalpler
Küçük Prens’i yeniden okuduğumda, her defasında farklı bir duygu yoğunluğu yaşıyorum. Bu kitap, çocukken bana basit bir masal gibi gelse de, aslında büyümek zorunda kalmanın, masumiyeti kaybetmenin ve sonunda bunu kabul etmenin hikayesi. Yetişkinliğin ağır yükünü taşırken, içimizdeki çocuğu unutmamak, belki de en büyük sorumluluğumuz. Çünkü bir kere evcilleştirdiğimizde, biraz da ağlama riskini göze almış oluruz.
"Küçük Prens" sadece bir çocuk kitabı değil; yetişkinlerin de okumaya ve anlamaya ihtiyacı olan, masumiyetin kaybını ve büyümenin kaçınılmazlığını anlatan derin bir eser. Gece yıldızlara bakarken, belki de çocukken duyduğumuz o saf kahkahayı yeniden hayal etmek, bize yaşamın karmaşıklığı içinde kaybolmaktan kaçmanın bir yolunu sunar. Çünkü belki de asıl mesele, hatalarımızla birlikte büyümeyi kabul etmek ve içimizdeki çocuğu asla kaybetmemektir.
0 Yorumlar